Uzungölde ne yenir ?

Behime

Global Mod
Global Mod
Uzungöl’de Ne Yenir? Bir Hikâyenin Tadında…

Selam forumdaşlar,

Bir süredir sessizdim. Ama geçen hafta Karadeniz’in kalbinde, Uzungöl’de yaşadıklarım hâlâ zihnimde taptaze. Hani bazen bir yer sadece bir manzaradan ibaret değildir ya, işte öyle bir yer Uzungöl. İnsan orada sadece doğayı değil, kendini de dinliyor. Bu yazıda size, “Uzungöl’de ne yenir?” sorusunun cevabını, biraz mideyle, biraz kalple anlatmak istiyorum. Çünkü o sofralarda yalnızca yemek değil, insan hikâyeleri de pişiyor.

Yol Arkadaşları: Bir Adam, Bir Kadın, Bir Yolculuk

Yolculuğa iki kişi çıktık: Murat ve Elif.

Murat tam bir çözüm insanıydı. Haritayı açar, rotayı çizer, kaç kilometre, ne kadar benzin gider, hepsini hesap ederdi. Onun için seyahat bir proje gibiydi; planlı, net, ölçülü.

Elif ise bambaşka bir dünyadaydı. Rüzgâr nereye eserse, o da oraya yönelirdi. Fotoğraf çekerken bir çocuğun gülüşünde kalır, bir teyzenin gözlerindeki yaşta uzun uzun düşünürdü. “Yolculuk bir hedef değil, bir his meselesi,” derdi hep.

O sabah, Trabzon’dan yola çıktıklarında sis dağların eteklerinden süzülüyordu. Murat direksiyonda, Elif camdan dışarı bakıyordu.

— “Uzungöl’de ne yesek?” dedi Elif, sessizliği bozarcasına.

— “Araştırdım,” dedi Murat, gözünü yoldan ayırmadan. “Alabalık meşhur, mısır ekmeği şart, mıhlama zaten olmazsa olmaz.”

— “Peki ruhumuzu neyle doyuracağız?” diye sordu Elif gülümseyerek.

Murat, bu tür soruların cevabını hiçbir zaman tam verememişti.

Gölün Kenarında İlk Lokma

Uzungöl’e vardıklarında sis dağılmış, göl bir ayna gibi olmuştu. Çevresinde taş evler, otel panoları ve tüten soba bacaları… Ama asıl büyü, gölün kenarındaki küçük lokantadaydı. “Mehmet Usta’nın Yeri” yazıyordu tabelada. İçeri girince tereyağının, mısır ununun ve közde pişen balığın kokusu sarhoş ediyordu insanı.

Masaya oturduklarında Murat hemen menüyü aldı, incelemeye başladı.

— “Alabalık ızgara alalım, yanına mıhlama, bir de mısır ekmeği.”

— “Dur,” dedi Elif, gözleri yaşlı bir kadına takılmıştı. Kadın ocağın başında, tahta kaşıkla mıhlamayı karıştırıyordu. “Bence onun elinden çıkanı denemeliyiz.”

Kadının elleri un içindeydi ama yüzünde bir huzur vardı. Onlara doğru dönüp gülümsedi:

— “Sıcakken yenmezse tadı kaçar evlat,” dedi. “Ama önce koklayacaksın, tereyağını dinleyeceksin.”

Ve gerçekten, mıhlama sofraya geldiğinde sadece peynir uzamıyordu; anılar da uzuyordu sanki.

Elif bir lokma aldı, gözlerini kapadı. “Bu sadece peynir değil,” dedi, “bu bir annenin sabrı, bir dağın sabahı.”

Murat sessizce çatalını bıraktı. Belki ilk kez, planlarının dışında bir şeyin güzelliğini fark ediyordu.

Bir Sofranın Öğrettikleri

Mehmet Usta yanlarına geldi.

— “Afiyet olsun,” dedi, “buralarda yemek doyurmaz, hatıra olur.”

Elif merakla sordu: “Bu mıhlamayı hep siz mi yapıyorsunuz?”

— “Yok,” dedi usta, gözleri dışarıda bir noktada. “Eskiden eşim yapardı. Şimdi ben onun tarifini yaşatıyorum.”

O an sessizlik çöktü. Sadece tereyağının tavadaki çıtırtısı duyuluyordu. Murat başını eğdi. O anda anladı ki bazen çözüm, hiçbir şey çözmemekte; sadece hissetmekte saklıydı.

Elif ise ustanın sözlerinde bir hikâye bulmuştu: Sevginin, kaybın ve devam etmenin hikâyesi.

Yemekten sonra gölün kenarına yürüdüler. Rüzgâr saçlarını savuruyor, çan sesleri uzaktan yankılanıyordu. Murat, elini cebine attı, bir küçük not defteri çıkardı.

— “Yazıyorum,” dedi.

— “Ne yazıyorsun?”

— “Plan değil bu sefer,” dedi gülerek. “Sadece his.”

Elif gülümsedi, gökyüzüne baktı: “Belki de Uzungöl’de yenilen şey, bir lokmadan fazlasıdır.”

O an gölde kendi yansımalarını gördüler. Bir adam ve bir kadın… biri planlarıyla, biri duygularıyla; ama ikisi de aynı sofrada aynı tadı bulmuştu.

Forumdaşlara Not: Sizin Sofranızda Ne Var?

Forumdaşlar, bu hikâyeyi yazarken hâlâ burnumda tereyağının kokusu, kulağımda ustanın sesi var. Uzungöl’de yediğimiz alabalık, mıhlama, mısır ekmeği, kuymak, kara lahana sarması… hepsi birbirinden lezzetliydi. Ama asıl doyduğumuz şey, insan hikâyeleriydi.

Bazen bir lokma mıhlama, yılların sessizliğini bozar.

Bazen bir balığın ızgaradaki sesi, içinizdeki sessizliğe yankı olur.

Bazen de bir yabancının sözü, yıllardır duymadığınız bir şeyi hatırlatır:

“Yemek doyurmaz, hatıra olur.”

Siz hiç bir lokmada geçmişi hissettiniz mi?

Bir yemeğin sizi birine, bir zamana, bir hisse götürdüğü oldu mu?

Hadi anlatın forumdaşlar…

Sizce, Uzungöl’de ne yenir?