Eblek mi ablak mı ?

Mert

New member
Eblek mi, Ablak mı?

Merhaba forumdaşlar,

Bugün sizlere yaşadığım, bana hem düşündüren hem de kalbime dokunan bir hikâyeyi anlatmak istiyorum. Belki siz de kendi hayatınızdan benzer anlar hatırlarsınız. Konu, iki insanın aynı soruna farklı yollarla yaklaşmasının, bazen gülümseten bazen de derin düşündüren yanları üzerine. Hani derler ya; “Erkekler çözüm odaklıdır, kadınlar ise hissiyat odaklı…” İşte bu hikâye tam da öyle.

---

Küçük Bir Kasabada Başlayan Hikâye

Kasabanın tam ortasında, yol kenarında eski bir çınar vardı. Onun altında ise yıllardır hizmet veren, soba kokusunun pencereden sızdığı küçük bir kahve. Orada oturanlar, kimisi günün yorgunluğunu atar, kimisi hayata dair dertleşirdi.

Bir gün, kasabanın sakinlerinden Selim, elinde bir listeyle kahveye girdi. Yüzünde hafif bir yorgunluk, dudaklarında ise “acil çözmem gereken işler” ifadesi vardı. Selim, mühendis kafasıyla tanınırdı. Her soruna hızlıca plan yapar, adım adım çözmeye çalışırdı.

Aynı saatte kahveye, kasabanın muhabbetine renk katan Zeynep de geldi. Zeynep, herkesin derdini dinleyen, omzunu uzatan, gözleriyle “anlıyorum” diyen bir insandı. Selim ve Zeynep, uzun zamandır tanışıklardı ama hayatın ritmi onları sık sık aynı masada buluşturmazdı. O gün buluştular.

---

“Eblek mi, Ablak mı?” Sorusunun Çıkışı

Selim, masaya oturur oturmaz derdini döktü:

— Arabamın motoru arızalandı. Tamirciye götürdüm, parça bekliyoruz. İşe nasıl gideceğim bilmiyorum. Üstelik haftaya da şehir dışına çıkmam gerek.

Zeynep, onu dikkatle dinledi. Başını salladı, gözlerinde merhamet vardı.

— Off, ne zor durum… Böyle şeyler insanın tüm planını altüst eder. Sen şimdi kendini sıkışmış hissediyorsun, değil mi?

Selim kaşlarını kaldırdı.

— Sıkışmış değil, çözüm bulmam gerek. Otobüs saatlerini kontrol edeceğim, olmadı taksi ayarlarım.

Zeynep gülümsedi.

— İşte bak, sen hemen “ne yapabilirim” diye düşünüyorsun. Ama ben önce “nasıl hissediyorsun”u merak ediyorum.

Tam o sırada yan masadan yaşlı bir amca, sohbete kulak misafiri olmuş olacak ki lafa karıştı:

— Sizinki tam eblek-ablağı ayırma hikâyesi.

Masadakiler gülüştü. Selim anlamadı.

— Eblek mi, ablak mı? Ne demek o?

Amca anlatmaya başladı:

— Bizim köyde öyle derler. Eblek, hemen çözüm arayan, hızlıca harekete geçen kişidir. Ablak ise önce dinleyen, anlayan, hisseden kişidir. İkisi de değerlidir, ama farklıdır. Siz işte tam örneğisiniz.

---

Çözüm ve Duygu Arasında

Selim, hikâyeyi duyar duymaz kendini eblek olarak konumladı. Zeynep ise gülerek, “Demek ben de ablakım” dedi. O anda ikisinin yaklaşımı arasındaki fark açıkça ortaya çıktı.

Selim, otobüs saatlerini araştırmaya başladı. Cep telefonundan hesaplar yapıyor, hangi saatte hangi durakta olması gerektiğini not alıyordu. Onun zihninde her şey bir satranç tahtası gibiydi: hamle, karşı hamle, çözüm.

Zeynep ise onun omzuna hafifçe dokunup,

— Biliyorum, sen halledersin. Ama bugün işten sonra gel, sana çay yaparım. Belki konuşur, biraz rahatlarız, dedi.

O an Selim fark etti ki, çözüm kadar, insanın yanında birinin olduğunu hissetmek de kıymetliydi. Çözümler zihni, anlayış ise kalbi tamir ediyordu.

---

Kasabanın Sessiz Mesajı

O günden sonra kahvede bu mevzu çok konuşuldu. Kimisi, “Ben ebleğim, önce plan yaparım” dedi. Kimisi, “Ben ablakım, önce dinlerim” diye ekledi. Bir süre sonra kasaba halkı, sorunlar karşısında bu iki yaklaşımı tartışır oldu.

Ve herkes fark etti ki, aslında eblek ile ablak birbirinin zıttı değil, tamamlayıcısıydı. Birisi yön verir, diğeri güç verir. Birisi yolu çizer, diğeri yolda yoldaş olur.

Selim ile Zeynep de bu sohbetten sonra daha çok görüşmeye başladılar. Biri diğerine “Sen olmasan ben çok mekanikleşirdim” derken, diğeri “Sen olmasan ben hep erteleyip dururdum” diyordu.

---

Hikâyeden Kalan

Hepimiz bazen eblek, bazen ablak oluruz. Bazen hemen çözüm üretir, bazen sadece dinleriz. Hayat, ikisini dengeli yaşadığımızda daha anlamlı hale gelir.

Belki de en güzeli, karşımızdaki hangi durumda hangisine ihtiyaç duyuyorsa, o olabilmektir. Çünkü bazen en iyi çözüm bir sarılmadır, bazen en iyi teselli bir net plandır.

Şimdi sizlere soruyorum forumdaşlar: Siz daha çok eblek misiniz, yoksa ablak mı? Yoksa her ikisini de mi dengeliyorsunuz?

Hadi anlatın, sizin hikâyenizi de dinleyelim.