Kafaya Takmamak Için Hangi Ilaçlar Kullanılır ?

Ela

New member
“Kafaya takmamak için hangi ilaçlar var?” diye soranlara bir hikâyem var...

Selam forumdaşlar,

Bugün size bir hikâye anlatmak istiyorum. İlaç kutularından değil, insan yüreğinden çıkan bir hikâye. Çünkü bazen “kafaya takmamak” dediğimiz şey, aslında ilaçla değil; kelimelerle, bakışlarla, birinin “ben seni anlıyorum” deyişiyle mümkün olur. Yine de, modern çağda herkesin dilinde aynı cümle:

> “Kafaya takmamak için ne kullanıyorsunuz?”

Bu soruya reçeteden değil, hayattan cevap arayan iki insan vardı: biri mantığın adamı Mert, diğeri kalbin sesi Elif.

Mert: Stratejiyle bastırılan fırtına

Mert 34 yaşındaydı. Beyaz yakalı bir mühendis. Gün boyu verilerle, sistemlerle, planlarla uğraşırdı. Her şeyin bir çözümü olduğuna inanırdı. Ama işte, insan kalbi öyle mühendislik kaldırmaz.

Bir sabah şirkette üstü ona “neden bu raporu geç verdin?” diye çıkışınca, kalbinde bir sızı hissetti. Küçük bir sızıydı, ama sonra her şeyin temeline işledi.

Akşam eve gittiğinde internete yazdı:

> “Kafaya takmamak için hangi ilaçlar kullanılır?”

Karşısına antidepresanlar, sakinleştiriciler, bitkisel destekler çıktı. Ama Mert’in gözünden kaçan şey, hiçbir ilacın “neden takıyoruz?” sorusunu sormadığıydı.

O da kendince bir yöntem geliştirdi. Excel tablosu açtı.

“Takılma oranı”, “günün stres seviyesi”, “çözüm süresi” gibi sütunlar yaptı.

Kafasını kontrol etmeye çalıştıkça, kontrol ettiği tek şey rakamlar oldu.

Ama zihin öyle kolay yenilmiyor. Uyumadan önce bile aklında o ses:

> “Ya yarın yine hata yaparsam?”

Mert için kafaya takmamak bir stratejiydi, ama stratejiler duyguları susturamıyordu. Ve bir gün, tesadüfen bir forumda Elif’in yazısını gördü.

Elif: Empatiyle iyileşen yaralar

Elif 28 yaşındaydı. Psikolojik danışmanlık okumuştu ama ironik biçimde, kendi duygularını yönetmekte zorlanıyordu. İnsanların acılarını dinlemeyi, onlara umut vermeyi seviyordu, ama geceleri kendi içine düştüğünde o da “takıyordu”.

Bir gün forumda şöyle bir başlık açtı:

> “Kafaya takmamak için ilaç mı lazım, yoksa bir dost mu?”

Altına yüzlerce yorum geldi. Kimisi “X ilacı kullanıyorum, işe yarıyor” dedi, kimisi “ilaç değil, yoga” yazdı. Ama Elif birine cevap verdi:

> “İlaçlar bazen sesi kısar, ama asıl önemli olan, o ses neden bağırıyor onu bulmak.”

O cümleyi Mert okudu. O kadar sade, ama o kadar sarsıcıydı ki…

İlk kez biri “takmamak” yerine “anlamak”tan bahsediyordu.

Ertesi gün Mert, forumda Elif’e özelden yazdı.

İki farklı bakış, aynı boşluk

Mert “Ben de aynı dertteyim” diye başladı.

Elif “Ne zamandır?” diye sordu.

Mert “Bir yıldır.”

Elif “O zaman senin beynin değil, kalbin yorgun.”

O günden sonra konuşmaları bir tür terapiye dönüştü.

Mert her sabah 06:30’da kalkıp spor yapmaya, akşamları telefonunu kapatmaya başladı. Elif ona “duygularına not ver, ama onları yönetmeye çalışma” dedi.

Bir süre sonra Mert fark etti ki, kafasına taktığı şeyler aslında “olaylar” değil, değersizlik hissiydi.

Elif ise Mert’ten şunu öğrendi: sadece duygularla yaşamak da insana zarar veriyordu; bazen strateji, plan, yapı da bir sığınaktı.

Biri “sistemi” temsil ediyordu, diğeri “kalbi.”

Ama her ikisi de aynı ilaçsız tedavide buluştu: anlamlandırmak.

Veriler de söylüyor: Dert, ilaçla değil dengeyle hafifliyor

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2023 raporuna göre, dünyada her 10 kişiden 3’ü “aşırı düşünme” (overthinking) sorunu yaşıyor.

Psikiyatri alanında yapılan bir araştırma (Yale, 2022), düşünce bastırma çabalarının kaygıyı iki kat artırdığını söylüyor.

Yani “kafaya takmamak” uğruna gösterilen her aşırı çaba, aslında zihni daha da yoran bir döngü yaratıyor.

İlaçlar bazen gerekli, evet. Özellikle depresyon, anksiyete bozukluğu gibi durumlarda uzman kontrolünde kullanılması hayat kurtarıcı olabilir. Ama çoğu zaman insanların aradığı şey “ilaç” değil, denge.

Mert bunu şöyle özetledi:

> “Ben ilaç kutusu değil, bir denge terazisi arıyormuşum.”

Kafaya takmamanın gerçek ilacı: İnsan teması

Aylar geçti. Mert’in tablosu tozlandı. Artık sabah kahvesini içerken Excel değil, Elif’le yaptığı sohbetleri açıyordu.

Elif de artık geceleri “niye böyle hissediyorum” diye ağlamıyor, “bugün bunu hissettim, demek ki hâlâ canlıyım” diyordu.

İkisi bir gün buluşmaya karar verdi.

Bir kafede, sakin bir köşede oturdular.

Mert sordu:

> “Senin ilacın neydi?”

> Elif gülümsedi:

> “Senin ‘veri’ dediğine ben ‘empati’ diyorum. İkisi de çözüm arıyor aslında.”

O gün anladılar ki, “kafaya takmamak” bir silme işlemi değil, kabul etme sanatı.

Dertle yaşamayı öğrenmek, onu bastırmaktan daha cesur bir iştir.

Forumun aynası: Hepimiz biraz Mert, biraz Elif’iz

Bu hikâye sadece onların değil, hepimizin hikâyesi.

Birimiz stratejiyle bastırırız, diğerimiz duyguyla kabulleniriz.

Birimiz ilaç kutusuna bakarız, diğerimiz dost sohbetine.

Ama sonuçta hepimiz aynı şeyi ararız: iç huzuru.

Ve belki de en doğru cevap, bir doktorun değil, bir dostun cümlesinde saklıdır:

> “Kafaya takmamak, unutmak değil; anlamını küçültmektir.”

Şimdi söz sizde forumdaşlar

Sizce kafaya takmamanın ilacı nedir? Gerçekten bir hap mı, yoksa bir sarılma mı?

Hiç “takmamayı” öğrendiğiniz bir an oldu mu?

İlaçlar mı, insanlar mı sizi iyileştirdi?

Ve en önemlisi: Kafaya takmadan yaşamak, duygusuzluk mu, yoksa özgürlük mü?

Cevaplarınızı merak ediyorum. Belki de birimizin hikâyesi, diğerimizin ilacı olur.